Öğrenme bozukluğunu; çocuğun yaşından beklenen zihinsel gelişime sahip olmasına rağmen okuma, yazma ve matematik öğrenme veya bu becerilerde ustalaşma konusunda beklenen performansı gösterememesi olarak tanımlamak mümkündür. Her üç alanda (okuma, yazma, matematik) olabileceği gibi bunlardan yalnızca birinde de sorunlar olabilir. Okul öncesi dönemde konuşma gecikmesi, yönergeleri takip etmekte güçlük, unutkanlık gibi belirtiler göze çarpsa da asıl olarak bulgular çocuk okuma yazma pratiğine başladığında belirginleşir ve ailenin dikkatini çekmeye başlar.
Okul çağı çocuklarında; okumayı öğrenmede güçlük çekme, yavaş ve yanlış okuma, aşina olduğu kelimeleri dahi tekrar ederken zorlanma, sesleri sembollerle eşleştirmekte ve harf harf söyleme ve yazmakta yaşanan sorunlar; düz yazıyı düzgün okuyorken ilişki kurma, sonuç çıkarma ve derin anlamını anlamada güçlük çekme; ayrıca harfleri eksik, fazla veya ters yazma, düşüncelerini yazılı şekilde anlatmakta zorlanma; sayı algısı ve hesaplama güçlükleri, sayısal akıl yürütme ve doğru matematiksel işlemi yapma gibi becerilerde yaşıtlarının gerisinde kalma vb. belirtiler görülebilir. Ayrıca bu çocuklar kısa süreli bellek sorunları, yönünü tayin etme ve zaman kavramını öğrenme gibi becerilerde de güçlükler yaşayabilirler. Bu güçlüklerin bir bozukluk olduğu fark edilmez ve müdahale edilmezse çocuğun okul ve ders kavramlarıyla bağı henüz en başından hasar görebilir. Yaşadığı sorunları kimliğinin bir parçası gibi algılaması çaresizlik, hayal kırıklığı yaşamasına yol açacaktır. Aile ve öğretmenlerin kendisinde var olmayan yetileri kullanmıyor olduğu için takınacakları muhtemel olan suçlayıcı ve yargılayıcı tutumlar da göz önüne alındığında özdeğer kaybı, suçluluk, isteksizlik artacak, okul reddi, kaygı bozuklukları, depresyon vb ruhsal hastalıklar tabloya eklenecektir. Ayrıca ne yazık ki okulda akran zorbalığına da en kolay hedef olan gruplardan biri olması nedeniyle arkadaşlık ilişkileri de durumdan nasibini alacaktır.
Çocukların öğrenme güçlüklerini anlamak, bunun onun hayatında yarattığı güçlükleri belirlemek ve uygun desteği almasını sağlamak yalnızca akademik gelişimi merkeze almak anlamına gelmez. Yukarıda sayılan nedenler düşünüldüğünde ruhsal gelişimi için de kritik bir öneme sahip olduğu görülecektir. Öğrenme güçlüğü tedavisinde temel prensip çocuğun güçlü ve zayıf yönlerini belirleyerek hazırlanmış bireye özgü eğitim almasını sağlamaktır. Bu eğitim birebir özel eğitim şeklinde devam ederken okulda da çocuğa özel eğitsel önlemler alınmalıdır. Öğrenme güçlükleri için endikasyonu olan bir psikofarmakolojik tedavi olmamakla birlikte dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu sıklıkla eşlik ettiğinden mutlaka eş tanı açısından değerlendirme yapılmalı ve gerekirse ilaç tedavisi başlanmalıdır. Ayrıca uygun psikoterapi yaklaşımlar gerekli durumlarda tedavi planına eklenmelidir. Son söz olarak; yaşam boyu belirtileri azalsa da devam edecek olan bu bozukluğun zeka ya da yaratıcıkla hiçbir ilişkisinin olmadığını tekrar tekrar vurgulamak gerektiğine inanıyorum. Zekadan yoksun olmayan bu çocuklar eğer ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda yönlendirilirlerse ki bu akademik alanlar da olabilir; yeterince doyurucu bir yaşam sürmeleri mümkündür.